1. ANASAYFA
  2. HABERLER
  3. RİSALE-İ NUR
RİSALE-İ NUR

RİSALE-İ NUR

663
0

Risale-i Nur bu asrın ilmî bir mürşidi…

Aziz, Sıddık ve Fedakâr ve Vefakâr Kardeşlerim ve Hizmet-i Kur’âniye ve İmaniyede Kuvvetli ve Kıymetli ve Çalışkan ve Muktedir Arkadaşlarım!

Bu dünyada benim için medâr-ı teselli sizlersiniz ve hakkınızda büyük ümitlerimi doğru çıkardınız. Cenab-ı Hak, sizden ebeden razı olsun, âmin.

İrsalâtınız ve bilhassa Onuncu Söz buraya o derece faide verdi ki her bir sahifesine mukabil elimden gelseydi büyük bir hediye verirdim. Çoktan beri göremediğim için ben hangisini okursam “En birinci budur” derdim; ötekine bakardım, “Bu birincidir.” Daha öbürüsüne baktıkça, hayret ederek kat’î kanaatim geldi ki Risaletü’n-Nur’un kitapları birbirine tercih edilmez. Her birinin, kendi makamında riyaseti var ve bu zamanı tenvir eden bir mu’cize-i maneviye-i Kur’âniyedir.

Evet, bu asrın ehemmiyetli ve manevî ve ilmî bir mürşidi olan Risaletü’n-Nur hey’et-i mecmuası sair şahsî büyük mürşidler gibi kendine muvafık ve hakikat-i ilmiyeye münasip olarak birkaç nevide ve bilhassa hakaik-ı imaniyenin izharında, intişarında azîm kerametleri olduğu gibi üç keramet-i zâhiresi bulunan “Mu’cizat-ı Ahmediye”, “Onuncu Söz ve Yirmi Dokuzuncu Söz” ve “Ayetü’l-Kübra” gibi çok risaleleri dahi her biri kendine mahsus kerametleri bulunduğunu çok emareler ve vakıalar bana kat’î bir kanaat vermiş. Hatta sekeratta bulunan talebelerine imanını kurtarmak için bir mürşid gibi yetiştiğine müteaddid vakıalar şüphe bırakmıyor. “Bir saat tefekkür, bir sene ibadet-i nafile hükmünde…” Bir misali, Nurun Hizb-i Ekber’idir diye müşahede ettim ve kanaat getirdim. (HÂŞİYE)

Sizlere Risaletü’n-Nur’un Hizb-i Ekber’ini ve Kur’ân’ın Hizb-i A’zam’ını göndermek isterdim. Fakat Hizb-i A’zam çok uzun olduğundan daha yazdıramadım. Hizb-i Ekber ise, tercüme etmek istedim, şimdilik vazgeçtim. Sizin gibi kardeşlerin tercümeye muhtaç olmadığınızı düşünüp yalnız Arabî suretini göndereceğim inşaallah.

Sizlere evvelce Ayetü’l-Kübra’nın Birinci Makamının Hülasası namıyla gönderdiğim parça, o hizbin esasıdır. İhtiyarsız, o esasa küçük fıkralar ve bazı kayıtlar ilâve edildiği vakit birden başka bir şekil aldı, inkişaf ve inbisat ederek Ayetü’l-Kübra’nın misal-i musağğarı gibi şehadet-i tevhidiyesi parladı, manaları ziyalandı; ruhuma, kalbime, fikrime büyük bir inşirah vermeye başladı. Ben de en yorgunluk ve usanç zamanımda onu mütefekkirâne okudum, büyük zevk ve şevk hissettim.

HÂŞİYE: Âyetü’l-Kübra’nın üçüncü menzilinin başında Ahmed-i Farukî, Risa­le-i Nur hakkında demiş ki: “Mütekellimînden biri gelecek, bütün hakaik-ı imaniyeyi kemâl-i vuzuh ile beyan ve ispat edecek.” Zaman ispat etti ki o adam, adam değil, belki Risale-i Nur’dur. Ehl-i keşif, Risale-i Nur’u ehemmiyetsiz olan tercümanı suretinde keşiflerinde müşahede etmişler, “bir adam” demişler.

Kastamonu Lâhikası

YORUM YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir